Venezüella’da sosyalizm Bolivarcı süreçle gerçekleşebilir mi?
Venezüella’da sosyalizm Bolivarcı süreçle gerçekleşebilir mi?
Emekçi halka ve yoksullara yetki veren Misyon’lar ve Bolivarcı Sürecin (el proceso Bolivariano) ötesinde, en önemli girişimlerden ikisi kapanan fabrikaların işçi-devlet ortak denetiminde yeniden açılması ve ortaklaşa sahiplenilen ve ortaklaşa işletilen kooperatif sektörünün hızla büyütülmesidir. Çünkü üretimin toplumsal ilişkilerindeki bu geçişler Venezüella devletinin geleceği açısından (kapitalist, devlet kapitalisti, devletçi, sosyalist ya da, daha belirlenmemiş bir yoldan) çok önemli bir rol oynayacaktır.
Venezüella’da işçi kontrolündeki beş fabrika, Dario Azzellini ve Oliver Ressler’in “5 Fábricas – Control Obrero en Venezuela” (81 dakika, İspanyolca, 2006) filminde incelenmiştir. Bu fabrikalar başta bazı umut verici örnekler verse de, bunların sosyoekonomik potansiyellerini anlamak için bu fabrikaları tarihsel bağlamlarında incelemek gerekiyor.
Tarihsel arka plan
Başkan Hugo Chavez ilk seçim zaferini 1998’in Aralık ayında partisinin radikal kanadı (aynı zamanda Movimiento V República ya da MVR olarak da bilinen) Beşinci Cumhuriyet Hareketi Platformuyla kazandı. 1999’da yapılan bir referandumla seçmenler yeni anayasayı onaylayarak ülkeye Venezüella Bolivar Cumhuriyeti diyerek yeni bir isim verdiler. 2000 yılı seçimleri Chavez’i yeniden başkan olarak onayladığı gibi, MVR hareketinden pek çok kişiyi de Ulusal Meclis’e getiriyordu. Halk arasında ise Bolivarcı sürecin destekçileri Bolivarcı Çevreler denilen açık ve katılımcı (Círculos Bolivarianos) derneklerde örgütleniyorlardı.
Ancak Chavez (zengin ailelerin kontrolü altındaki) özel medya, iş adamları, petrol endüstrisindeki bürokratlar, büyük toprak sahipleri, dükkan sahipleri ve (küçük burjuva olarak alınabilecek) profesyonellerden gelen sıkı bir muhalefetle karşı karşıyaydı. 2001 yılında hükümetin devlet petrol işletme şirketi Petróleos de Venezuela, S.A. (PDVSA) üzerinde daha fazla kontrol elde etme arayışlarına muhalefet Aralık ayında bir genel grev örgütleyerek karşılık verdi Bunu daha sonra, 2002 yılında bir darbe girişimi takip etti. Bu darbede iş adamı Pedro Carmona Estanga ordunun bir kısmını, basını, iş çevrelerini ve emek bürokratlarını arkasına alarak kendisini geçici hükümetin başkanı olarak ilan etti. O zamanlar Cardona Venezüella Ticaret Odaları (Fedecámaras olarak da bilinen Federación de Cámaras y Asociaciones de Comercio y Producción de Venezuela) başkanlığında bulunmaktaydı. Chavez başkanlık sarayından (Palacio de Miraflores) uzaklaştırıldı ama iki gün boyunca bir milyonun üzerinde destekçisi kenar mahallelerden toplanarak sarayı sardılar ve Chavez’in tekrar başkanlığa getirilmesini talep ettiler. Halkın bu desteğiyle Chavez’e bağlı sivil yönetim, askerler ve saray muhafızları onu tekrar başkan yaptılar.
Geleneksel işçi sendika federasyonu Confederación de Trabajadores de Venezuela (CTV), ülkenin en önde gelen sendika örgütü olarak bilinmektedir. Bir milyondan fazla üyesi olduğunu iddia eden CTV sürekli muhalefeti ve muhalefetin öncülük ettiği genel grevleri desteklemektedir. 2002’nin Aralık ayında, 2003’ün Şubatı’na dek uzatılarak sürecek bir hükümet karşıtı petrol grevine CTV sendika konfederasyonu, Ticaret Odaları Fedecámaras’ın (!) yanında katıldı. Bu grev petrol ihracatını kısarak ülkeyi derin bir bunalıma sürükledi. Krizden çıkış, Amerikan Devletleri Örgütü OAS’nin aracılığıyla, Mayıs 2003’te Chavez’in başkanlığının referanduma sunulması koşuluyla mümkün oldu. 2004 Ağustosunda Chavez verilen oyların %59’unu alarak referandumu kazandı. Muhalefetin bazı kesimleri ve ABD hükümeti seçimin geçerliliğini sorgularken, Amerikan Devletleri Örgütü OAS ve Carter Merkezi seçimi onayladı (Yüzlerce gözlemciyle beraber seçimi izleyen eski ABD başkanı Jimmy Carter, Venezüella seçimlerinin 2000 yılında Florida’da ABD başkanlık seçimi sürecinden daha adil olduğunu söyledi).
2002-2003 petrol grevi, devlet petrol şirketi PDVSA’nın içinde, bürokratların çoğunlukla Chavez’i düşürmeyi hedefleyen muhalefet grevini desteklediği ancak işçilerin ise Chavez’e arka çıktıkları bir sınıf ayırımını sembolize etmektedir. Petrol grevi sırasında Venezüella ekonomisi arka arkaya iki yıl GSMH’de felaket bir %9 düşüş yaşadıysa da, bu karmaşadan çıkan olumlu bir sonuç ise petrol işçilerinin ve hükümetin daha önce muhalefetin elinde olan PDVSA yönetimini ele geçirmeleri olmuştur. PDVSA’nın 46,000 çalışanından 18,000 müdür, memur ve profesyonel statüdekiler ekonomiyi ve hükümeti düşürme amaçlı grevdeki rollerinden dolayı işten atıldılar. Sonuçta PDVSA yeniden yapılandırılmış ve şu anda, petrol gelirinden dolaylı pay alan devletin toplumsal projelerini bile geçerek, 4 milyar dolarlık doğrudan finansmanla toplumsal projelere katkıda bulunmaktadır.
Geleneksel işçi sendika federasyonu Confederación de Trabajadores de Venezuela-CTV’nin 2002 ve 2003 yıllarında ABD’nin NED programından para ve eğitim aldığı ortaya çıkmıştı. Bu yardıma, ABD’de devletin USAID ve Devlet Bakanlığından sağlanan, gelişmekte olan ülkelerdeki sendika bürokratlarını patronlarla işbirliğine kandırarak, “akıllı toplu sözleşme” yapmaya iten programları temsil eden AFL-CIO konfederasyonunun Dayanışma Merkezi aracılığıyla verilmişti. 2000’de yeni bir işçi sendikaları federasyonu, Frente Bolivariano de Trabajadores (FBT) kurulmuştu. 2003’de de Ulusal İşçi Sendikaları Federasyonu, Unión Nacional de Trabajadores (UNT) oluşturulmuştu. Zamanla pek çok sendika CTV’den koparak UNT ya da FBT’ye geçti. CTV’nin iş çevrelerine bağımlı, yolsuz önderlerinin kontrolünden çıkan işçiler artık emekçi haklarını ve sınıf çıkarlarını serbestçe arayabilecekleri UNT-FBT içinde örgütlenmişlerdi.
2004’ün Ağustosundaki referanduma kadar iş çevreleri Chavez’i şu ya da bu yoldan devirmeyi umuyorlardı. Ancak, her teşebbüslerinin başarısızlıkla sonuçlandığını görünce, zenginler, iş adamları ve zengin toprak sahipleri ülke dışına para kaçırmayı hızlandırdılar. Bunu yapmanın bir yolu sabit sermayelerini ipotekleyerek değerinin çok üzerinde borç almaktır. Bu yolla özellikle fabrika gibi sabit sermayenin değeri boşaltılır ve para dolu ceplerle yurt dışına çıkılır. Bu yüzden 2004, sahiplerinin “sağlıksız” ilan ettiği fabrikaları kapatarak binlerce emekçiyi sokağa attıkları iflasların arttığı bir yıl oldu. Bu sermayenin kaçışı, Venezüella parası Bolivar’ın resmi değeriyle karaborsa değeri arasındaki yüzde 10-20’lik farka tekabül eder. Bu fark ve sermaye kaçışı, giderek artan eldeki döviz rezervleri (2005 yıl sonu itibariyle 31 milyar dolar) ve 2005’te artan ham petrol fiyatları yüzünden %8.3’lük sağlıklı bir büyümeye rağmen varlığını korumuştur.
“21. Yüzyıl Sosyalizmi”ni geliştirmek isteyen Bolivarcı hükümet, kooperatiflerde örgütlenmek isteyen işçilere mali yardım elini uzattı. Boş duran fabrikaların çalışmaya başlamasıyla istihdamın ve ekonomik çıktıların artacağını hesaplayan Chavez, 2005 Temmuzunda haftalık televizyon programı, Alo Başkan’da (Aló Presidente) kapatılmış 136 fabrikaya el koyulmasının düşünüldüğünü söyledi. Ancak, genel ekonomik sistem büyük çapta kapitalist, değişim ilişkileri de ağırlıkla piyasa kapitalizminde kaldı. Bu bağlamda, üretimin devamı ve özel yatırımlarda bir çökmeyi önlemek için Chavez Anayasa’nın kanuni çerçevesinde ve burjuva kanunlarına uyarak çalışmak gerektiğini anladı. Venezüella Bolivar Cumhuriyeti’nin Anayasasının 115. maddesi mülkiyet hakkını garantilemekte ama ancak toplumsal çıkarlar ya da kamu yararı için el koymaya, o da, adil bir ödemenin zamanında yapılması şartıyla müsamaha göstermektedir. Bu yüzden, her ne kadar “el koyma” dense de, özel mülkü fiyatını ödemeden ele geçirme veya özel bankaların borcunu ödememe hükümet tarafından olumlu karşılanmıyordu. Devlet bunun yerine, transfer için olanaklar tanıyarak, genellikle sermayenin büyük bir bölümünü dış borçları kapatmak amacıyla ödeyerek üretimi devam ettirip, bunun karşılığında da mülkiyetin sahipliğini işçi kooperatiflerine geçiren bir program uyguladı. İşçi-devlet “ortak yönetim” programları altında devletin fabrika üretiminden aldığı payın giderek azalacağı ve böylece zamanla işçilerin sermaye içindeki paylarının topluca artacağı da kabul edilmişti.
Venezüella’da “cooperativa” sözcüğü “collectiva” sözcüğünden daha yaygın kullanılsa da, “collectiva” genel olarak pratikte iş yerindeki işçi kontrolünü ve işçilerin yasal mülkiyet sahipliğini ifade etmektedir. Bu yüzden, basit olarak ortaklaşa çaba, araç ve kaynak anlamı yerine, Marksist terminolojideki kolektif anlamını ifade eder. Bu işçi kontrolündeki fabrikalar üretim ilişkilerindeki aşamalı geçişte Bolivarcı sürecin gerçekte nasıl işlediği hakkında bize fikir verebilir.
Alcasa (Aluminio del Caroní, S.A.)
Ciudad Guayana, Estado Bolívar
Alcasa, 14 Ekim 1967’de bir devlet girişimi olarak kurulmuştu. Bir karbon fabrikası, dökümhane ve freze işleterek 2700 kişilik istihdamla alüminyum üretimi yapmaktadır. 2004 yılında Venezüella hükümetiyle beraber bir cogestión (“ortak yönetim”) olarak işçi kontrolünde bir kooperatif olarak örgütlendi. Zamanla işçi kooperatifi gelirini artırarak şirketteki payını büyütünce devletin payı giderek azalacak. Bu işçi kooperatifi daha çok maden ve metalürji endüstrisinde örgütlü daha büyük bir şemsiye kooperatifi olan Corporación Venezolana de Guayana’nın bir parçasıdır.
Alcasa’nın başkanı Carlos Lanz’dır. Dario Azzellini ve Oliver Ressler’in filmlerinden birinde yapılan söyleşide, Lanz şirketin işçileri arasından gelmeyen tek çalışanın kendisi olduğunu söylemektedir. Lâkin kendisi devleti temsil etmektedir. Lanz, merkezi hükümetin bürokratik devlet sahipliğinden işçilerin ortak yönetimine pürüzsüz geçişe yardım etmek amacıyla Alcasa’ya ödünç verilmiştir. Bu durum Venezüella devleti açısından anlaşılabilir. Çünkü, böyle büyük işletmelerin değişiminin başarısı, iyi ya da kötü olsun, ileride kapitalist ya da devlet kapitalizmi olsun üretim ilişkilerinin ortaklaşa sosyalist ilişkilere çevrilmesi çabalarında kaçınılmaz olarak bir örnek olacaktır.
Lanz, üretim tarzını kavramada çok net olduğunu ispatlamaktadır. Sovyetler Birliği’nde endüstrinin, çiftliklerin ve öteki girişimlerin ulusallaştırıldığını ama yönetimin işçilere aktarılmadığını söylemektedir (Burada, işçilerin fabrikaları ele geçirmesi ve daha sonra 1917’de Bolşevik Devrimiyle işçi sovyetleri kurmasından değil, 1930’lardan bahsetmektedir). Buna “devlet kapitalizmi” ya da “bürokrat kapitalizmi” demektedir. Böylece, işçi ortak yönetimiyle (“aşağıdan sosyalizm”) Stalin döneminde güçlendirilen yukarıdan-aşağı Sovyet modelini birbirinden ayırmaktadır. Lanz giderek Venezüella ve dünyadaki kapitalist tarz üretim bağlamında “21. yüzyıl sosyalizmi”nin nüvesini yaratmanın zorluklarından da bahsetmektedir.
Caigua, C.A.
Altagracia de Orituco, Estado Guárico
Bu küçük fabrikanın özel yöneticileri fabrikaya ilgilerini kaybedince işletme ücretleri ödememeye başladı. Emekçiler fabrika sahiplerinin fabrikada bulunan eldeki ham maddeleri (domates püresi) satma kararını öğrenince fabrikaya el koyma talebinde bulundular. Hükümet de bu talebi yerinde bularak hem mali açıdan hem de sahiplik aktarımı işlemlerine önayak olarak destekte bulundu. 7 Temmuz 2005’de hem mülkiyet hem de kontrol ortak-yönetim planı dahilinde işçi kooperatifine verildi. Fabrika şu anda 58 işçi istihdam etmekte ve Guarico etiketiyle domates salçası ve ketçap imal etmektedir. Bu domates mamulleri devlet dağıtım ağı Misyon Mercal aracılığıyla Mercal marketlerinde bölgedeki yoksul ailelere satılmaktadır.
Invepal (Industria Venezolana Endógena de Papel)
Morón, Estado Carabobo
Daha önce özel bir işletme olan kağıt fabrikası Venepal, 1990’lardan beri mali problemler içindeydi. Ancak şirketin işçiler ve hükümetle çelişkisi 2002-2003 petrol endüstrisi grevine katılmasıyla daha da derinleşti. Mali krizi giderek artan şirket sonunda 2004 yılında iflas bayrağını çekerek o yılın Eylül ayında 900 işçisini işten çıkarttı. Ancak bu emekçilerden 350’si fabrikayı terk etmeyerek işletmeyi ele geçirmeyi önerdiler ve eğer devlet el koymazsa fabrikayı işgal edeceklerini bildirdiler.
2005’in Ocağında, 7 miyon dolarlık bir devlet finansmanıyla “hecho en Venezüela” sloganıyla eski fabrikanın yerine işçi mülkiyetinde yeni bir şirket doğdu. Adına Venezüella Yerli Kağıt Endüstrisi (Invepal) denilen şirket, daha önce Şili’den ithal edilen ağaç ham maddesini tamamen yerli Anzoategui ve Monagas bölgelerinden elde edilen ham maddeye çevirdi. Bu dönüşüm aynı zamanda daha kapsamlı desarrollo endogeno (yerli gelişim) planının da bir parçasıydı (desarrollo endogeno programının sosyal tarafı dahilinde bütün yerel örgütlenmelerin ve toplumsal girişimlerin aşağıdan yukarıya, açık, katılımcı bir demokrasiyle işletilmesidir). Fabrikayı ele geçiren Invepal’in 350 işçisi 2005 Martında üretime tekrar başlayarak beyaz kağıt ve defter imalatına geçtiler.
Daha da önemlisi, Invepal’in işçi ve devlet temsilcilerinin ortaklaşa yönettikleri bir işletme olmasıdır. Başlangıç mülkiyeti %51 işçiler ve %49 Venezüella devleti tarafından paylaşılmıştır. Üretimden elde edilen gelir işçilerin giderek devlet payını satın almasına kullanılacak ve sonunda devletin payı sembolik olarak %1’lik “altın hisse”ye inecektir. Bu işlemde, işçi kontrolündeki kooperatifi kurma yönlendirmesi şemsiye örgüt Cooperativa Venezüelana de Industria de Pulpa y Papel (Covinpa)’ya üye olunarak sağlanmıştır.
“Empresas de produccion social” (toplumsal üretim fabrikaları) kavramından hareketle Invepal aynı zamanda fabrika kafeteryasında pek çok yoksul okul öğrencisine yemek vermekte ve başka bir devlet programı tarafından destek görmeyen mahalli gelişim projelerine de yardım etmektedir. Başka bir deyişle, üretimin artı-değeri biriken kârlara değil, yerel toplumun yararına toplumsal kullanım değerine yöneltilmektedir.
Ancak, yakınlarda Invepal’in geçici işçi istihdam etmek ama bu işçileri kooperatife almama kararı tartışmalara neden olmuştur. Bu gibi sorunlar piyasaya yönelik kapitalist ekonomide toplumsal işletme çalıştırmanın zorluklarından bazılarını göstermektedir.
Cacao Agro-industria
Península de Paria, Estado Sucre
Bolivarcı süreçte işçi kontrolüne ilk geçen fabrikanın bu olduğu bildirilmektedir. Cacao Agro-industria, Çikolata yapımcılarına ham madde olarak çikolata likörü, çikolata yağı ve yağsız çikolata maddesi üretmektedir. Fabrikanın gelen hammaddelerin ve üretilen çıktıların kalitesini ölçecek bir kalite kontrol laboratuarı da bulunmaktadır.
Kooperatif aslında iki üye kooperatiften oluşmaktadır. Bunlardan birincisi Unión de Productores de Cacao (Uproca) olup, 3600 kakao üreticisini kapsamaktadır. İkinci kooperatif Chocomar ise 96 işçiyle fabrikayı işletmektedir. Her kooperatif 16 temsilciyle 32 kişilik ortak üye meclisine katılır. Bu kooperatifler aynı zamanda gündelik işleri yürüten ortak 8 kişilik üye yönetim grubuna da 4 kişilik temsilciyle katılır. Bütün işçiler uzun dönemli planların tartışıldığı genel işçi toplantılarına da katılırlar. Üzerinde anlaşılmış uzun dönemli planlardan bir tanesi çikolatalı pastalar, bonbon’lar ve çikolatalı şekerler gibi mamul ürünler üretimine de geçebilme çabasıdır.
Textileros del Táchira
San Cristóbal, Estado Táchira
Bu da daha önce özel mülkiyet altındayken sahiplerinin durmadan borç alması yüzünden 2004 yılında iflas etmiş bir fabrikadır. İşlerini ve fabrikayı kurtarabilmek için işçiler bir kooperatif olarak örgütlenmiş ve 2005 yılında üretime tekrar başlamışlardır. 118 işçinin çalıştığı fabrika pamuk işlemektedir. Bütün işçiler hangi nitelikte ya da pozisyonda olursa olsunlar aynı ücreti almaktadırlar. Fabrika gelirinin bir kısmını toplumsal yardım olarak halka doğrudan vermektedir.
Bolivar süreciyle Venezüella’da sosyalizme geçilebilir mi?
Hugo Chavez’in başkanlığının 1999-2001 yılları arasındaki ilk üç yılı politik egemenliği tarihsel olarak tekelinde tutmaya alışmış kırgın bir muhalefete karşı siyasi gücünü pekiştirmekle geçti. 2002 Aralık ayından 2003’ün Şubatına dek süren genel grev PDVSA’da gerçekleşen Bolivarci müdahaleye kadarki dönemde üretim güçlerini kontrol etme ve fabrikaları ele geçirme mücadelesinde işçiler için bir dönüm noktası oldu. Kolektif kayıtlarını tutan bakanlık Superintendencia Nacional de Cooperativas’ın (SUNACOOP) rakamlarına göre 1999 öncesinde 877 kayıtlı kooperatif varken, 1999 ve 2000 yılında ancak 127 yeni kooperatif kurulmuştu. 2001-2002 yılında kooperatif sektöründe büyüme 3,434 yeni kooperatif kuruluşuyla tekrar başlıyordu. 2003 yılından 2006’nın Haziranına kadar kurulan 127,143 kooperatifle bu büyüme ivme kazanıyordu. Demek ki, 2001 ile 2006 arasında işçi-devlet beraber yönetimi altındaki girişim ve üretim kolektifleri 12.3 milyonluk (2005 tahmini) emekçi kesiminin içinde kayda değmez bir yüzdeden yaklaşık yüzde altıya çıkıyordu. Ortaklaşa işletmeleri ve devlet işletmelerini beraberce alırsak, sosyalist bir üretim tarzına uyma potansiyeli olan girişimler toplam emekçi kesiminin gene de düşük bir yüzdesinde kalmaktadır (yüzde 10’dan az). Ancak bu sektörün büyük ekonomik önemi PDVSA örneğinde olduğu gibi ortaya çıkmaktadır. PDVSA tek başına GSMH’nın (ham petrolün uluslararası değişken fiyatına bağımlı olarak) üçte birini üretirken, istihdama katkısı düşük düzeylerde kalmaktadır. Yani Venezüella’da genel üretim tarzı ağırlıkla özel mülkiyet elinde olup, ekonomik olarak kapitalist şirketlerin egemenliği altındadır. Burada çeşitli sorular akla gelmektedir.
İlk olarak, ortak-yönetilen fabrikalar her ne kadar büyüyen bir ekonomide yaşayabilirlerse de, genel kapitalist üretim tarzı bağlamında, ekonomik daralma dönemlerinde de rekabet edebilecekler midir?
Değişim kuralları arz ve talep gibi piyasa güçleri tarafından yönlendirildiği ve teknoloji ve mali kaynaklara ulaşım çok daha büyük bir kapitalist sektör tarafından manipüle edildiği zaman sosyalist girişimlerin bu hileli oyunda başarı şansı daha baştan kısılmıştır. Kapitalist teknoloji ve mali ağırlığı dengelemek, doğal olarak Bolivarcı devletin kullanabileceği siyasi ve kanuni otoriteyle beraber mali nüfuzunu da kullanarak olacaktır. Ancak, ileride sosyalist bir üretime geçebilmenin olanakları kısmen bugünkü ortak girişim deneylerine ve bunların uzun dönemli ekonomik olarak varlıklarını sürdürebilmelerine de bağlıdır. Bazı kooperatifler aralarında, ya da kendi içlerinde, bu sektörün gelişmesini raydan çıkarabilecek iç çelişki tehditleri daha şimdiden görünmeye başlamıştır. Ancak, üretim araçlarının mülkiyeti ve kontrolü kadar en temel olan bir değişimde olacağı gibi, hiçbir değişim hiçbir zaman pürüzsüz olmamıştır. Venezüella’nın lehine olabilecek bir durum ise kapitalist şirketleri işçi kontrolüne geçirmeye zorlayan acil bir durum olmadığından kooperatif sektöründe arazları düzeltecek zaman bulunmasıdır.
İkinci olarak, kapitalist şirketlerin işçilerin ortaklaşa yönettiği girişimlere çevrilmesi eğilimi ne kadar devam edecektir?
Bolivarcı sürecin yükselen dalgası karşısında bir kısım iş adamının pılı-pırtıyı toplayıp kaçması karşısında geriye kalan iş adamları ülkede kalmaya karar vererek şirketlerini ve işlerini yaşatmanın savunmasına girmişlerdir. Özel şirketleri zora başvurmadan ele geçirme açısından işçilerin işgallerine maruz kalacak sağlıksız şirket sayısı giderek düşmektedir. Öte yandan, Chavez taraftarlarıyla muhalefet arasında çıkabilecek yeni çatışmalar daha fazla iş sahibinin ülkeden kaçması ve bütün varlıklarını kaçırması için bahane olabilir. Bolivarcı sürecin bu aşamalı değişime süresiz tolerans göstermesi ve ikili bir iktidar durumunun (kapitalist alt yapıyla işçi temelli üst yapının karşıtlığı) sonunda sürdürülebilir olmaması göz önüne alındığında böyle bir çatışma büyük bir olasılıkla kaçınılmazdır.
Üçüncü olarak, sosyalist Küba’ya koyduğu amansız ekonomik boykot ve seyahat yasağından farklı olarak her ne kadar Washington Caracas’taki Bolivarcı hükümete tolerans gösterdiyse de, bu ülkede sosyalist üretim tarzına doğru daha fazla bir gidiş Bush yönetiminin “arka bahçesinde” Monroe Doktrinini uygulamak amacıyla siyasetini daha sertleştirmesini getirebilir. Washington’un Bolivarcı süreci boğmak için ekonomi dışı araçlar kullanmaya başlaması için ve Chavez’e gösterdiği toleransta bir sınır var mıdır? Eğer ABD destekli darbeler başarısızlıklarını sürdürürse ve Chavez ABD emperyalizminin en sıkı düşmanları arasında ittifaklar aramaya devam ederse Bush yönetiminin önleyici askeri “seçenekleri” reddetmeyi bırakması daha olasıdır. Ancak, ABD emperyalizmine karşı Küba’nın elinde olmayan petrol kozunu Venezüella elinde tutmaktadır.
Eldeki kanıtlar Venezüella’da olanların kapitalist bir devlette işçi temelli bir partinin bir seçim zaferiyle sınırlı olmadığını göstermektedir. Tersine, Bolivarcı süreç aşamalarla ülkeyi çeşitli sektörlerde sosyalist üretim ilişkilerine doğru götürmektedir. Her ne kadar işçiler bir ikili iktidar durumunda bir noktaya kadar siyasi iktidarı ele geçirdiyseler de, bu hiçbir şekilde bir “sosyalizme barışçıl geçiş” anlamına gelmez. Aslında, 2001’den 2003’e geçiş, barışçıl olmanın tam tersine eski yönetici sınıfın odaklanılmış tek bir can alıcı devrimle alaşağı edilmesi yerine uzun bir zaman dilimine yayılmasıdır. Sosyalizme ne kadar yanaşabileceği daha görülecektir. Belki tek bir yüreklendirici örnek vermek gerekirse, Carlos Lanz gibi kadroların devletçiliğe Stalinist yoldan gitmenin eksikliklerini çok iyi anlamış görünmesi ve “21. yüzyıl sosyalizmi”nin yeni yoluna kendilerini adamalarıdır. Bunun ne anlama geldiği ise Venezüella’da sürekli sergilenen bir oyun olarak kendini gösterecektir.
Links zu diesem Artikel: